Bugünün insanının bilgiden ziyade bildiklerini hayata geçirme problemi var. Çok güzel tespitlerimiz, isteklerimiz, hayallerimiz, arzularımız var fakat bunlara ulaşmak için gerekli iradeyi ortaya koyamama gibi büyük bir derdimiz de var. Her seferinde ‘bu sefer tamam, artık harekete geçeceğim, gerekli şeyleri yapacağım’ diye karar veriyoruz. Ertesi gün hatta bir saat sonra bu kararımızı bozuyoruz. Peki bunun üstesinden nasıl geleceğiz? İşte tam da burada irade meselesi, yani iradeli olmak ve irademizi ortaya koymak konusu karşımıza çıkıyor. Peki bunu nasıl başaracağız?
Öncelikle şunu iyi bilmemiz gerekiyor; uzun vadede faydamıza olacak şeyler için yapmamız gerekenlerin önemli bir kısmı, o anda bize biraz can sıkıcı ve zorlayıcı gelecektir. Güzel şeylere sahip olmanın kaderi biraz da budur. Bunu kabul etmemiz gerekiyor. Dünya ağır sıklet boks şampiyonu efsanevi sporcu Muhammed Ali bile aynı tecrübeyi yaşamış ve bunu şu şekilde ifade etmiştir: “Antrenmanın her dakikasından nefret ettim. Fakat kendi kendime; ‘vazgeçme’ dedim. Şimdi sıkıntı çek ve hayatının geri kalanını bir şampiyon olarak yaşa”. Evet, uzun vadeli faydalar elde etmek için ilk şartın anlık hazları ertelemek olduğunu daima hatırlamalıyız.
İkinci olarak ise güçlü bir hedef, güçlü bir amaç belirlememiz gerekiyor. Örneğin Muhammed Ali’yi sürekli antrenman yapmaya sevk eden şey; şampiyon olup haksızlığa uğramış sessiz azınlıkların sesi olmak gibi önemli bir amaca sahip olmasıydı. Bu amaç, onu gerekli fedakarlıkları yapma konusunda motive ediyordu. İşte bizim de kendimize böyle bir amaç belirlememiz gerekiyor. Bizi her sabah yatağımızdan erkenden kaldıracak, ya da günlük belli rutinlere sahip olmamızı sağlayacak, beslenmemize dikkat etmemize vesile olacak güçlü bir amacımızın olması, güçlü bir irade ortaya koymamızı sağlayacaktır. Çünkü iyi bir ‘niçin’ i olanlar, nasıl yapacaklarını her zaman daha kolay bulurlar.
Sağlam bir hedef belirledikten sonra diğer önemli konu, niyet etmektir. Niyet etmekle hedefimize ulaşmak için kendimizi ve zihnimizi programlar, yapmak istediğimiz şeye odaklanırız. Niyetlerimizdeki kararlılık ve o niyete yönelişimizde duyduğumuz heyecan aslında alacağımız neticenin habercisi olur. “Ateşli bir başlangıcı olmayanın parlak bir geleceği olmaz” sözü, bu durumu çok güzel izah etmektedir. Şu beyit de bu durumu anlatan çok güzel bir örnektir;
“Zafer dedikleri kahraman peri
Susandan kaçar da coşana gider.”
Ayrıca niyet demek iradeyi ortaya koymak, istemek demektir. Kur’an-ı Kerim’de “Kim isterse……” şeklinde başlayan ayetlerde; niyet etmeye, istemeye göre bereket ve muvaffakiyet kapılarının açılacağı belirtiliyor. Her sabah kalktığımızda hedeflerimize dair güzel niyetler etmek ve niyetimizi sesli ya da sessiz tekrar etmek şeklinde bir rutinimizin olması, işimizi daha da kolaylaştıracaktır.
İradeli olma yolculuğunda diğer bir önemli husus da, sosyal çevremizdir. Kendimizi aynı misyona, aynı hedeflere kitlenmiş arkadaşlarla çevrelememiz oldukça önemlidir. Bu insanlarla aynı sosyal çevrede bulunmak, hedeflerimize ulaşmada motivasyonumuzu artıracağı gibi iradeli olmamıza da katkı sağlayacaktır. “İnsan, en çok vakit geçirdiği 5 kişinin ortalamasıdır” sözünde ifade edilmek istenen de budur. İyi ya da kötü yönde sosyal çevrenizle benzeşirsiniz. Peygamberimiz(sav)’in “Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin” hadisi de tercihlerimizin ve yaşam tarzımızın belirlenmesinde sosyal çevrenin önemine işaret etmektedir.
Bir başka nokta da, hem şu an hayatta olan kişilerden hem de tarihteki büyük simalardan kendimize rol modeller seçmemizdir. Bir bilim adamı bu durumu şu sözüyle çok güzel ifade etmektedir: “Hedeflerime ulaşmakta ne zaman zorlansam ve karamsarlığa düşsem, tarihte yaşamış büyük insanların hayat hikâyelerini okurum. Benimle benzer problemleri yaşamış olmalarını ve onları aşıp önemli konumlara gelmelerini görmek beni yeniden doğru davranışlar sergilemem noktasında motive eder, kendimi toparlarım ve kaldığım yerden çalışmama devam ederim”. Bizim de kendimize özel seçtiğimiz böyle kahramanlarımız olmalı ki onları hatırladığımızda hedeflerimiz konusunda güçlü bir irade ortaya koyabilelim.
Son olarak da irademizi yoracak yahut boşa harcayacak hususlardan uzak durmaya özen göstermeliyiz. İradeyi bir enerji olarak kabul edersek, bu enerjiyi tasarruflu kullanmamız gerekir. Bu konuda yapılmış çok değerli bir çalışma iradeyi boşa yormanın bize ödeteceği bedeli gayet güzel açıklıyor: Araştırmacı Roy Baumeister ve ekibi, bir grup üniversite öğrencisine bir önceki öğünlerini yememelerini söylüyor. Bu öğrenciler, yeni pişmiş ve harika kokular yayan çikolatalı kurabiye ikramlarının yer aldığı bir deney ortamına sırayla alınıyor. Öğrencilerin önlerine konan tabakta mis gibi kokan bu kurabiyelerle birlikte bir miktar da dilimlenmiş turp yer alıyor. Bu öğrencilerden bir grubunun kurabiyelerin tadına bakmalarına müsaade edilirken, diğer gruptaki öğrencilere ise kurabiyelere kesinlikle dokunmadan sadece turplardan yemeleri söyleniyor. Sonrasında bu öğrencilerin tamamına çözülmesi imkânsız olan bir soru yöneltiliyor ve grupların soruyu çözme çabasından ne kadar sürede vazgeçeceğinin tespit edilmesi amaçlanıyor. Bir başka deyişle hangi öğrencilerin çabuk pes edeceği ve hangi öğrencilerin daha fazla mücadele vereceklerini gözlemliyorlar. Sizce hangi grup sorunun çözümü için daha fazla mücadele etmiştir? Esasında biz, kurabiyeyi yemeyerek iradesine hâkim olan, iradesini yöneten grubun daha uzun süre mücadele vermesi gerektiğini düşünüyoruz. Ancak sonuç tam tersi çıkıyor. Kurabiyeyi yiyen grup 19. dakikada denemekten vazgeçerken, kurabiyenin enfes kokusu karşısında turp yemek zorunda kalan grup, 8. dakikada pes ediyor. Çünkü irademizin de bir kapasitesi var. Bu kapasiteyi gereksiz kullandığımızda, gerçekten ihtiyacımız olan durumlarda gerekli enerjiyi kendimizde bulmakta zorlanabiliriz. Kurabiyeyi yiyen grubun iradesi yorulmadığı için bu grup tam kapasite iradeleriyle soruya yönelebiliyorlar. Ancak canı çektiği halde kendisine sürekli olarak kurabiyeyi yememesi için telkinde bulunan ve turp yemek zorunda kalan grubun iradesi erken kırılıyor. Bu örnekten yola çıkarak bizler de gerekli yerlerde irademizi tam kapasite kullanabilmek için onu boşa harcayacağımız durumlardan uzaklaşmalıyız. Örneğin, Mark Zucherberg her gün gri tshirt giyerek güne başlıyor, çünkü karar vermesi gereken o kadar önemli mesele varken, her sabah kalktığında bugün ne giyeceğim sorusu ile iradesini yormak istemiyor. Bizler de irademizi boşa harcayacak şeylerden uzak kaldığımızda gerçek meselelerimize daha güçlü bir iradeyle yönelmiş oluruz.
İrade, başarıya giden yolda en önemli hususlardan biridir. Bunun ne kadar erken farkına varır ve bu yönde alışkanlıklar kazanmaya gayret edersek, kendimize ve çevremize o kadar fazla katkı sağlamış oluruz. Unutmayalım ki yenilgilerimizin sebebi güçsüzlük ya da imkânsızlıklar değildir! Bize kaybettiren irademizi kaybetmek ya da irademizin yorulmasıdır!
İdris TOPÇUOĞLU